Tuesday, April 28, 2015

Kaos Düğün Salonu

Biri bunu yapsın diye bekliyordum hep!!Düğüne karşıyım. 
Kaos çıkarmaksa varım ama!!!
Kaos güzel isim olurdu.
Tabi onun KAmil - OSman ikilisi olduğunu bilmeseydim. 
Yine de içim bi hoş olmadı diyemem.

Havesle iştigal "Konuşmak"

Nazım’ın dediği gibi
Lazlar konuşmayı “şehvetle” sever
bu dağlarda kelimler çise olup yağar toprağa
pek çok kavuşamamış aşık vardır
ve bunu üstüne yazılmış pek çok şarkı
acıların yazabileceği ağaç yoktur bu diyarda
pek çok masal kahramanı ve hikaye vardır
cazılardan
argonotlara
göçedenlerden
altınposta
mecitten
birola

bu gece bir şeyi anladım ki lazların konuşmaya olan tutkusuna asla
engel olmazsın
ve
konuşmayı bölemezsin
ve
lafa giremezsin
ve
bırakıp gidemezsin

kelimeler bu topraklara yağmur olup yağar
fındık sever ki tutunur
lahana çok sevmeseydi büyümezdi
yeni kivi denediler ama lezzetsiz biraz
yer altında kimbilir neler olur
işte onu hiç tahmin bile edemiyorum

Arhavi Sanat Hayatı



Meğer olaylar Arhavi'deymiş. Yıllardır almadığım kadar eleştiri ve yorum aldım.
kübist misin diyenler oldu, yok galiba sürrealistsin diyenler oldu. 
resimlerimde süt akan inek memesi görenler oldu. 20 yıl
okumuşsun bi olamamışsın diyenler oldu. beğenenler oldu, burun kıvıranlar oldu.
Arhavi sanat hayatını çok renkli.
yuvarlanıp gidiyorum. Boyamın suyunu dereden çekiyorum. 
<3

Çamurdan Barbi

 Mahallenin çocukları Nergis ve Burak kendilerine 
"barbi bebek" evi yapmışlar. Burak evin altyapı, kanalizasyon 
ve pis su gideri gibi sorunlarını da çözdü. 

Saturday, April 18, 2015

Heey Fransa'dan mektup gelmiş!

                                       
2010 'da Barcelona'da 
tanıştığım Anne-Laure, büyük şehirden, küçük 
ilçeye uyum sağlamam kolay olsun diye, hem de şans
dilemiş hem de Debout Sur Le Zing cdsi çekmiş yollamış. yavrum benim!! 

Son Yumurtası

Dün sabah korkunç bir boyun tutulmasıyla güne başladım. Kas gevşetici içiyorum bu sefer başıma vuruyor ağrı,ağrı kesici içiyorum bu sefer boyun ağrım kendini yeniden gösteriyor. Durum kötü yani. Trabzon'dan yola çıkıp Arhavi'ye döndündüğümüzde saat 5 e yaklaşıyordu, Eve geldim. Sobayı yakmak istedim. Her ne kadar sobalı evde büyümüş bir insan olsam da anne-baba gözetiminde bazı soba aksaklıklarını atlaşmış olmalıyım ki, sobayı yaktığımda evi neden bu kadar duman bastığını anlamadım. Meğersem baca tıkanmış. Peki baca nasıl açılırdı ve ben yapabilir miydim? Karşı komşu Sevim abla sen yapamazsın düşersin dedi. Ev duman altında, 1 metre ötesini görmüyorum, sanırsın evde yangın var. Tüm camları açtım dağılmıyor, boynum ağrıyor ama elimde süpürgeyle camdan dışarı dumanları kovalıyorum. Ertesi gün sorunu çözdük. Yukarda Afet teyze var beni korkuttu biraz, ev yalnız çok fena oluyor dedi baca temizlenince. Dediği kadar kötü olmadı. Çabuk temizlendi. Neyse ahir ömrümde bacadan kurum temizlemek de varmış. Bunu da öğrenmiş olduk. Hah bir pc'nin yarattığı ve sorduğu anlamsız sorular kaşrıısnda yine de kolayca halledebilceğim, bir komşu dayanışmasıyla yarım saatte çözebilceğim de bir sorundu.
Bgün öğleden sonra fındıklı'ya bağlı Ğayna ( ıhlamurlu) köyüne gittik. Tamer ve Caner'in baba evi. Osman amca efsane bir insan. Meral ablanın yüzü sürekli güldüğü için sadece gülen yerleri eskimiş yoksa çok gençler. Ateş yaktık. Ateşe çubuk sokarak oynadım. En sevdiğim iş. Ateşe tapıyor olabilirim. Kendi tavuklarından topladığı yumurtaları gösteriyordu Meral abla, bi baktım bir tane yumurta çook minik ve yusyuvarlak. ( keşke fotografını çekseydim!!) Hangi tavuktan şüphelendiklerini sordum. Kim yapmıştı o minik yumurtayı ve sebebi neydi. Sonradan öğrendiğim gerçek biraz beni üzdü. O minik yumurta artık yumurtadan kesilmek üzre olan - belki yaşlanmış bir tavuğun yumurtasıydı. Kime sorduysam yüzünde acıklı bir ifadeyle; vah yazık demek son yumurtası dedi. O yumurtanın içinde sarısı olmuyormuş. Sadece ak bir yumurta. Buna üzüldüm. Gecenin sonunda tabi tüm yumurtalar haşlandı ve arttı. Osman amca da alın yarın yersiniz diye hepimize dağıttı. Eve dönüş yolunda bir cebimde haşlanmış bir yumurta ve öbür cebimde Zeki Müren'den seçme şarkılar kasediyle eve vardım. Kaset çalar var tabi.




Wednesday, April 8, 2015

Başlangış!

25 Şubat 2015'te, 2001 yılında okumak için geldiğim ve kaldığım istanbul'dan ayrıldım. bu 14 yıllık sürede şüphesiz pek çok şey öğrendim ve içimde hep bir hisle doğduğum topraklara ve dağlara geri dönüp üretime devam etmeyi düşündüm. Anadolu, dağlar, vadiler, nehirler pek çok hikayeye ve masala ve kadim bilgiye, zenginliğe sahip. Asıl çoraklığın şehirlerde yaşandığını görmek an meselesi.  

Şuan Artvin'e bağlı Arhavi'deyim. Laz topraklarındayım. Lazona, Lazlık denilen alandayım. 20 milyonluk kentten on bin nüfuslu ilçeye geldiğim ve istemezsem günlerce insan görmeyeceğim bir coğrafyadayım. Geceleri uyumak çok zevkli, çok karanlık ve çok sessiz. Bol oksijenden ilk bir ay çarpıldığımı söylemeden geçemem, hayatlarında marketten hiç yoğurt almamış insanlar var burda. tadı nasıldır hiç bilmem diyecek kadar kendinize güvenebileceğiniz bir konu. Üretimin ve hayatta kalmanın büyük gaye olduğu zorlu bir yer. 

Geleli bir aydan biraz fazla oldu. Bu süreçte bağzı gelişmeler yaşadım tabi. Mesela kendime balta aldım ve ateş yakmanın teknik meselesini çözdüm. Hah bir de bu işlerin takdir edilmediği ya da şaşırılmadığı da bir coğrafya burası zaten herkes bu işleri yapıyor. Zor iş başarmanın tatminini bi tek kendimle yaşayabiliyorum.  

Hayatta kalma ve adaptasyon ve neler hissedeceğimi, bu hislerin beni nereye götüreceğini komple göreceğiz. Başka bir dünya mümkün mü yoksa 'bırak dağınık kalsın' mı ben de bilmiyorum.